MODA GİBİ DEĞİŞEN SİYASİ VE KÜLTÜREL KODLAR

Ülkemizde Moda Gibi Değişen Siyasi ve Kültürel Kodlar

Tarih boyunca kavramlar ve insanların ilgileri değişiyor. Tıpkı okulda söylenen şarkı ve şiirler gibi, kıyafetlerimizin rengi, şekli, tarzı, süsleri değiştiği gibi. Toplumun gelişimi, eğitimi ve yaşam felsefesinin daha anlamlı olması için beslendiği kanallar ve kaynaklar değişiyor. Çağdaş yaşamın hayat şartları ve siyasetin getirdiği maddi ve manevi özellikler de değişiyor. Basitçe moda gibi çabuk değişen olgular çok oluyor, ama ülkemizde kültürel ve siyasi kodların değişmeleri o kadar basitlik taşımıyor. O değişmelerin uğruna o kadar emek, o kadar uğraşı, o kadar sabır ve özgüven var. Gündeme yoğun yayılarak değişme ve gelişmeler, derin, ama herkesin anlayamadığı, herkesin hissedemediği bir mesaj oluyor. Bu mesajlar, insanın, toplumun, insanlığın derinliklerini etkiliyor.
Geçmişte açıkça ezilen ve bugün görünen veya perde arkası baskı altında yaşayan Bulgaristan Türklerin sorunları, ne yazık ki, hala var. Son zamanda, birçok olay, faaliyet ve resmi ziyaretlerin gerçekleşmesiyle sanki umut veriyor gibi. Onlarla ilgili haber, anlatım ve kavramlar da sanki moda gibi değişmelere yol açılıyor. Bazı olgular, kültürel, tarih ve yaşam felsefesi kodlarını etkileyip onların özelliğini değiştiriyor. Bir düşünelim: Yakın geçmişte belli kişi ve şahsiyetleri, tarih olaylarını anlatan medya, ders kitapları ve kültürel kaynaklar, kalın kalemle üzerlerlerinden çizilecekmiş gibi görünüyordu. Bugün Bulgaristan’da yumuşama var sanki. Yakın geçmişe kadar tamamen red edilen Türklerin tarihi, edebiyatı, hakimiyeti, yönetimi ve değerleri gizleniyordu. Hatta onlardan bahs etmek yasaktı. Bugün Türklere ve onların olumlu varlıklarına sanki yeniden doğarcasına güzel gözlerle bakılmaya başlandı. Şimdiye kadar insanlık gelişimine ve Osmanlı hakimiyetinde farklı farklı millet ve toplumların gelişmesine büyük katkısı olan Türklerin, olumlu varlıkları, geçmişte Bulgaristan’da gizli köşelere atılıp tamamen red edilmiş olsa da, bu gün sanki yeniden doğdu ve bize umut verdi. Bugün sanki yeniden gündeme geliyor gibi.
Doğanın bir kanunu işte… Mevsimler gelip gider. İnsanlar doğar ve ölür. Moda gibi kıyafetlerin tarzı gelip gider. Güzellik ve kötülükler döner. Bu gelip gitmelerin listesi bitmez. Evrende her şey döner. Bizim memleketimizde normal vatandaş olarak, doğal insan olarak sadece bizim huzurumuz ve yönetime güvenimiz sanki dönmüyor, değişmiyor. Onun da nedeni belli. Günlük hayatımızda o kadar çok gösterecek olumsuz, dürüştçe olmayan, ayırımcılık taşıyan örnek ve olaylar var. Bizler tarih boyunca bir Türk kökenli olarak çok yerlere gelip gitmişiz, zirvelere yükselip uçurumlara düşmüşüz, sonra yeniden parlamışız. Bulgaristan’da farklı farklı yönetimlerin dönemlerinde bazen daha sakin, bazen çok gergin günler yaşamışız. Bizleri Türk olarak geçmişte red etmiş olsalar da, adımızı, tarihimizi, kültürümüzü yok etmeye çalışsalar da, bugün onları canlandırmak için özgürlüğümüz yeniden doğdu sanki. Kültürümüz, maddi ve manevi değerlerimiz yeniden gündeme geldi sanki. Ama her şey sanki, sanki, sanki…Her şey gibi, gibi, gibi…Bazı haklarımız verilmiş gibi görünse de, maalesef verilmiyor. Verilse de, sadece verilmiş kadar görünmesi için veriliyor. Bize karşı duygu ve davranış değişmiş gibi görünse de, o sadece sözdedir. Zor durumlardan yeniden çıkış yolu bulmak için ülkemizde siyasi ve kültürel kodlar değişmeye yüz açtı sanki. Genimizde olan, atalarımızdan bizlere aktarılan, canımızda, kanımızda, beynimizde kalan olgular ve değerler solmuş ve sinmiş olsa da sanki yeniden kımıldamaya başladı, sanki yeniden canlandı ve hareketlendi. O var olan harekete her geçen gün daha çok ihtiyaç duyuluyor. Sadece bizler değil, diğerleri de bu ihtiyacı duymaya başladı. Red edenlerden, yasak edilenlerden, yok etmeye çalışanlardan oluşan bir geniş ve derin boşluğun doldurulması için çalışmalar başladı sanki. Hayırlı olsun demeden geçemeyiz.
Bulgaristan Türkleri, derin tarihi kökleri olan ve değerli geleneklerinden kopmuş gibi yaşasa da, Anadilini yeterince bilmese de, onu öğrenmeye uygun sistem ve şartlar verilmese de, kendilerini tanımak için uzman, öğretmen, teori ve pratik kaynakları olmasa da, onlara karşı hala çok olumsuz ve üzücü davranış, karar ve olaylar hala yaşasa da, ayırımcılık yok gibi görünüp hala var olsa da, kan kardeşleri olan Türkiye ve dünya Türklerinin bilgi ve birikimleri hesaplara katılmamış gibi görünse de, dünyanın her yerinde bulunan tarihçi, araştırmacı, edebiyat eleştiricisi, folklorcu ve uzmanlar, burasının uydurma tarih ve gwerçekleri yansıtmayan kaynak ve hikayelerle örülmüş boş ve önyargılı insanlara inanmış gibi görünse de, biliyoruz, insani ve evrensel değerler bitmedi, bitemez.
Ad değişimi dönemi ve göç olaylarının acısı ve kayıpları bizlere ne olduğumuzu hatırlattı sanki… O ana kadar kendiliğimizden değişmeye başlamıştık. Fatma’lar Fani oldu, Ayşe’ler Ani oldu… Komunist dönemi yöneticisi Todor Jivkov “büyük kahraman” oldu. İyi ki bu “kahramanlığı” yaptı, çünkü bizi ne olduğumuzu öğretti. Televizyondan onun hece hece sunumu, gözlerimden hala gitmiyor, hala yırtık sesi kulaklarımda, bas bas bağıran şöyle demişti: “ Tarihin çarkı geri dönmez, dönemez…” Ama sanki döndü! Hem de nasıl döndü! Hem de nasıl her şey değişti! Adımız, şanımız, kendimize güvenimiz, özelliklerimiz, Anadilimiz, dinimiz, maddi ve manevi zenginliklerimiz ve var olmamız moda gibi gelip giden siyasi felsefeyle gitmiş ve bitmiş gibi görünse de, gücümüz eksilmiyor, gururumuz sönmüyor, kötü günlerde birliğimiz güçleniyor, umudumuz tükenmüyor. Türklerle ilgili moda gibi değişen ülkemizde kültürel ve siyasi kodlar değişse de biz değişmiyoruz. Tarih, kültür, şiir, barış, yer, gök, su, topraklarımızda var olmamız ölmedi, ölmüyor. Bu güne kadar bizlere yapılan olumlu düzen değişimleri sanki yapılmış gibi gösterilse de var olmamız ölmedi. Hatta bu suni gösterişler, bize daha çok hız veriyor, daha çok sabrımızı ve gücümüzü pekiştiriyor. Hala farkında değiller, hala anlamış ve öğrenmiş değiller. Kültür, tarih, sanat, spor, kapasite, yetenek, bilgi, mantık, güç, birikim, maddi ve manevi zenginlik ve değerlerimizle bizim var olmamız ölmüyor. Hiç bir zaman ölmeyecek!

Nurten Remzi, 18.03.2012