652. Kırkpınar Yağlı Güreşlerine, efsanevi başpehlivan Koca Yusuf’un memleketi
Şumnu şehrinden Şumnu Kültür Evi Başkanı Nurten Remzi de var.
Bu yıl da davet edildiğinden dolayı ve 6. kez
Kırkpınar heyecanını yaşadığından dolayı çok mutlu olduğunu paylaştı.
Bilindiği gibi o, Şumnu’nun Hütrino köyünde Koca Yusuf heykeli projesi
yapımcısı, Şumnu Koca Yusuf Derneği kurucusu, Bulgaristan’da tek olan Davul
Zurna Takımı kurucu ve yöneticisidir.
Geçen 2012 yılında Karalar köyünde düzenlenen ve Edirne Valisi Hasan Duruer katkıarıyla Bulgaristan’da 60-70
yıl önce yasak edilen ilk Koca Yusuf Yağlı Güreşlerine katkısı büyüktü. Edirne
Kırkpınar Kültür Etkinlikleri Haftası çerçevesinde Balkan Türk ressamları sergisini ziyaret ederken, yazıp
sunduğu Koca Yusuf Heykeli projesinin gerçekleşmesi için Heykeltraş Behçet
Danacı gibi, Bulgaristan yazarlarından Mehmet Türkar, Emel Balıkçi ve Mehmet
Kocamustafa gibi kişiler orda yer aldığıklarından dolayı çok memnun olduğunu
paylaştı.
mozaikbg - mozaik dergisi haber sitesi
BERAT KANDİLİ
Bu gece Ramazan'ın müjdecisi Berat Kandili.
Bu gece; "Beyaz bir sayfa" açmak için
"Beyaz bir dilekçe" sunmak vaktidir..
Saflığın, temizliğin, tövbelerin gecesi.
Mozaik dergisi ekibi olarak Secde ile dua ile dolu bir gece dileriz.
Hayırlı Kandiller...
Bu gece; "Beyaz bir sayfa" açmak için
"Beyaz bir dilekçe" sunmak vaktidir..
Saflığın, temizliğin, tövbelerin gecesi.
Mozaik dergisi ekibi olarak Secde ile dua ile dolu bir gece dileriz.
Hayırlı Kandiller...
TÜRKÇE
Türk yazı dilin tarihi VII ve VIII. yüzyıllarda Orhon vadisinde dikilmiş
olan yazıtlarla başlar. Türkçe, Dünya’da en fazla konuşulan 15. dildir.
Türkçe, Türkiye, Kıbrıs, Irak, Balkanlar, Orta Asya ve Orta Avrupa ülkeleri başta olmak üzere geniş bir coğrafyada konuşulmaktadır. Ayrıca bu dil Türkiye Cumhuriyeti ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin resmi, Romanya, Makedonya, Kosova ve Irak’ın ise tanınmış bölgesel dilidir. Türkçe, Türkiye’nin ve Türkiye Türklerinin kurumsal dilidir. Türkiye’de Türk Dil Kurumu, Mustafa Kemal Atatürk tarafından 1932 yılında Türk Dili ve Tetkik Cemiyeti olarak bağımsız bir kurum olarak kurulmuştur. 1982 Anayasası’na göre Türkçe, Türkiye Devletinin dilidir.
Türk Dillerinin çok sayıda aynı anlamda kullanılan ortak sözcüklere sahip olmalarının yanı sıra tümce yapıları da hep aynı kalır.Türkçeyi yaklaşık 72 milyon anadili olarak konuşanı vardır. Türkiye, Balkanlar, Batı ve Orta Avrupada’ki ikinci dil olarak konuşanlar ile 83 milyonu bulur.
Bulgaristan’da Türkçe, Türklerin yoğun oturduğu Deliorman, Dobruca, Gerlova, Rodoplar’da Anadili olarak konuşulur.
Türkçe, Türkiye, Kıbrıs, Irak, Balkanlar, Orta Asya ve Orta Avrupa ülkeleri başta olmak üzere geniş bir coğrafyada konuşulmaktadır. Ayrıca bu dil Türkiye Cumhuriyeti ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin resmi, Romanya, Makedonya, Kosova ve Irak’ın ise tanınmış bölgesel dilidir. Türkçe, Türkiye’nin ve Türkiye Türklerinin kurumsal dilidir. Türkiye’de Türk Dil Kurumu, Mustafa Kemal Atatürk tarafından 1932 yılında Türk Dili ve Tetkik Cemiyeti olarak bağımsız bir kurum olarak kurulmuştur. 1982 Anayasası’na göre Türkçe, Türkiye Devletinin dilidir.
Türk Dillerinin çok sayıda aynı anlamda kullanılan ortak sözcüklere sahip olmalarının yanı sıra tümce yapıları da hep aynı kalır.Türkçeyi yaklaşık 72 milyon anadili olarak konuşanı vardır. Türkiye, Balkanlar, Batı ve Orta Avrupada’ki ikinci dil olarak konuşanlar ile 83 milyonu bulur.
Bulgaristan’da Türkçe, Türklerin yoğun oturduğu Deliorman, Dobruca, Gerlova, Rodoplar’da Anadili olarak konuşulur.
MİNYATÜR
Kağıt, parşömen, fildişi
vs. gibi çeşitli malzeme üzerine küçük resim yapma sanatı. Yaygın mana itibariyle,
matbaanın kullanılmaya başlamasından önce, el yazması kitapları süslemek için
yapılan resim demektir. Latince miniare kelimesinden gelen minyatür, bu lisanda
kırmızı ile kitabın başlıklarını yazmak manasını ifade eder. Geçen zaman içinde kitabı süsleyen resimlere
minyatür denilmeye başlanmıştır. Türkçede minyatür kelimesinin tam karşılığı
olmamakla beraber, Osmanlı sanatında hürde-nakş birleşik
kelimesi kullanılmıştır
Minyatürle süslenmiş kitaplara
ilk olarak eski çağda Mısır’da rastlanır. Yine aynı çağlarda Yunan ve Roma’daki
yazma kitaplarda da minyatürler nadir olmakla beraber bulunur.
Daha sonraki devirlerde,
Hıristiyanlığın dini kitaplarının minyatürlerle süslenmesi geleneği başladı. Bu
devirde minyatürlerin kitaba çizilmesindeki maksat, kitaptaki konuları göz önünde canlandırmak değil, sadece
kitabı süslemekti.Motifler, hayvanlardan alınan unsurlarla meydana geldiği gibi
karmaşık geometrik süslemeler de olabilir.
On yedinci asırda Avrupa
minyatüründe, bir ekol haline gelen Romen minyatürünün esas
özelliği de, ayla ilgili resimlerin çizilmesidir. Bu devrin diğer bir özelliği
de dini konular dışındaki eserlerde minyatürlere yer verilmesidir.
Gotik döneminin minyatür
süslemesiyse, çok süslü ilk harflerin kullanılması, ahenkli ve zarif figürlerin
yapılmasıyla karakterize edilebilir. On yedinci asırla birlikte Avrupa’da
matbaanın yaygınlaşmasıyla minyatür ehemmiyetini kaybetmiş ve yok olmuştur.
Doğuda minyatür, umumiyetle kağıt
üzerine resmedildiği için, kağıt hazırlanması birinci plana alınmıştır.
Minyatürün çizilmesi genel hatlarıyla şu şekilde cereyan ederdi: Düzlenmiş ve
mührelenmiş kağıdın üzerine, nakkaş denilen resmi çizen sanatkar, resmin ana
çizgilerini ıslak fırça ile belirler, sonra kırmızı veya siyah boya ile
figürlerin çevresi çizilirdi. Bundan sonra iyice ezilmiş, koyu haldeki boyalar,
küçük ve sert fırçalarla resme tatbik edilirdi. Hindistan’da resimleri kabartma
göstermek için boyaya fazlaca zamk ilave olunurdu. Minyatür sanatçıları o kadar
mahirdiler ki, bir tek samur kılı ile birbirinin aynı kalınlıktaki çizgileri
rahatlıkla çizebilirlerdi.
Osmanlı Devleti zamanında yazılan
kitaplarda minyatürler, Fatih devrinden itibaren görülmeye başlar. Erken
devirdeki Osmanlı sanatkarlarına, İranlı minyatürcülerin eserleri örnek teşkil etmiştir. Ancak zamanla Osmanlı
Türklerine has bir tarz geliştirilmiştir. Bir süre batı
tarzında daha realistminyatürler
çizilmişse de, sonradan yine doğu ekolüne dönülmüştür.
Osmanlılar daha ziyade hüsn-i hat (güzel yazı), tezhib ve
tezyinata önem verdiklerinden, minyatür sanatçıları on altıncı asır civarında
görülmeye başlar. Bu asra kadar pek az minyatürcü vardır. On altıncı asırda
Sinan Paşanın Yemen Seferini anlatan tarih kitabı ile Özdemiroğlu Osman Paşanın
seferlerini anlatan Şecaatname, tezhibi ve minyatürleri bakımından ince bir
işçilik eseridir.
Osmanlı minyatüründe İran
tarzının etkili olması, doğudan gelen sanatçıların tesiriyledir. Kanuni Sultan
Süleyman Han zamanında sarayın Nakkaşbaşısı olan Şahkulu, Tebrizlidir. Daha
önce Nakkaşbaşı olan Velican da aynı şehirden gelip İstanbul’a yerleşmiştir.
Topkapı Sarayında, İranlı nakkaşların yanında Türk nakkaşlarının da bulunduğu
bilinmektedir. Hatta bu nakkaşların iki ayrı atölyede çalışarak Nakkaş-ı İrani,
Nakkaş-ı Rumi (Anadolu) olarak tasnif edildikleri bilinmektedir. Osmanlı nakkaş
ve müzehhiblerinin aynı zamanda usta birer minyatürcü oldukları
söylenmekteyse de yalnızca bir kaçının resim çizmekle meşgul oldukları,
minyatürlerde bulunan imzalarından anlaşılmaktadır. On yedinci asırda yaşayan
meşhur minyatürcü Levni’ye gelinceye kadar, birçok sanatçıya rastlanmaktaysa
da, bu sanatçı Osmanlı minyatürünün zirvesini teşkil
etmiştir. Sultan Üçüncü Ahmed’in Nakkaşbaşısı olan Levni, Türk sanatında ayrı
bir ekol olarak kabul edilir. O zamana kadar ulaşılamayan çizgi, şekil ve
renklendirme ahengi görülen Levni’nin eserlerinde renkler öncekilere göre daha
soluk olmakla beraber, figürler daha zarif ve edalıdır. Zamanımızdaki resim
anlayışına daha yakın çizen Levni, bu itibarla ayrı bir ekoldür.
Levni’den sonra, doğu tarzından
uzaklaşan Osmanlı minyatür
sanatı realizme
meyleder. Tabiat unsurlarını stilize eden nakkaşlar azalmaya başlar, manzara ve
çiçek resimlerine merak artar. Barok devrinde gittikçe bu
temayül artar ve empresyonizme iyice yaklaşılır. On dokuzuncu asırdan sonra
Avrupa resimlerine meyl artmış ve binaların tavan, dolap ve duvarları manzara
resimleri ile süslenmeye başlanmıştır. Sultan İkinci Mahmud Han devrinden sonra
ise kitaplara minyatür çizme an’anesi tamamen kalkmış ve bunun yerine duvara
asmağa mahsus tablolar yapılmaya başlanmıştır. On
sekizinci yüzyılın yarısından sonra Batı kültürüne karşı ilginin artması resim
alanında da kendini gösterdi; bu sebeple minyatür sanatı da gitgide geriledi.
On dokuzuncu yüzyılda önemini iyice yitirerek yerini Batı resim sanatına
bıraktı.
GÜLŞEN MUTLU'NUN FOTOĞRAFLARI
Türk Kültürümüz Ölmeyecek
Bizler, doğduktan sonra
hemen bir şeyler öğrenmeye çalışıyoruz, yani eğitim almak için, özellikle anne,
baba, öğretmenlerimiz, emek veriyoruz. Yaşadığımız ülkemizin toplumu içinde
değeri olan, yetenek, tutum ve diğer davranış
biçimlerini geliştirmek için uğraşılar yapıyoruz.
Eğitim, belli gelişmeler sağlamaya yarayan planlı etkiler dizesi olduğundan dolayı bu güzel ve sıcak yaz günlerinde de durmadan usanmadan çalışmalarımızı devam ediyoruz. Özellikle Türk olduğumuzdan dolayı Türk kültürümüzü tanımak, tanıtmak, hatırlatmak ve geliştirmek için 140 çocuk ve öğretmen civarında eğitim almaya başlıyoruz. Dahi Atatürk’ün “Eğitimdir ki, bir milleti ya özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır; ya da esaret ve sefalete terk eder” sözlerini sizlere hatırlıyoruz. Bir de Terry’nin “Bilgi cesaret verir, cehalet küstahlık” düşüncesini hatırlatarak Türkiye destekleriyle eğitim alan kursiyerler, döner dönmez Şumnu Kültür Evi, geleneksel yaz kurslarını düzenleyecek. Kurslara katılanlar, öğrendiklerini arkadaşlarına aktarmaya çalışacak ve sonucunda gelen bayramlar günlerinde bu güzellikleri sergilemeye, manevi değerlerimizi tanıtmaya özen gösterecek, Türk folkloru, Türk edebiyatı ve Türk sanatların büyülü özelliklerini bizlerden farklı olan, farklı etnik grup temsilcilerine tattıracak. Ayrıca Atatürk’ün “Geleceğin güvencesi sağlam temellere dayalı bir eğitime, eğitim ise öğretmene dayalıdır” eğitim ile ilgili sözleri ve felsefesi gibi Bulgaristan’da oturan Türklerin Türkçe, Türk kültürü ve Türk eğitimi ile ilgili olan bazı eksiklikleri kapama çabalarımızın sonuçları güzel olacağına inanıyoruz. Bilgi, aklın ilacı olduğundan dolayı bir sonraki Mozaik dergisi sayısında imbikten süzülmüş hayat gibi öğrendiklerimizi sizlere ayrıntılı anlatmak istiyoruz, çünkü. Hz. Ali” Bilgiyle dirilenler ölmez” demiş.
Bizler de yakın geçmişte, çok zor günlerimize rağmen, bilgi kaynaklarımız olmamasına rağmen, yasaklara ve ezgilere rağmen ölmedik. Bu gün de, Türkiye ve Bulgaristan arasındaki imzalanan anlamlı ve yararlı ekonomi, eğitim, kültür, spor ve sosyal sözleşmelerin sayesinde Türk kültürümüz ölmeyecek diyoruz, gurur ve mutlulukla ifade ediyoruz.
Eğitim, belli gelişmeler sağlamaya yarayan planlı etkiler dizesi olduğundan dolayı bu güzel ve sıcak yaz günlerinde de durmadan usanmadan çalışmalarımızı devam ediyoruz. Özellikle Türk olduğumuzdan dolayı Türk kültürümüzü tanımak, tanıtmak, hatırlatmak ve geliştirmek için 140 çocuk ve öğretmen civarında eğitim almaya başlıyoruz. Dahi Atatürk’ün “Eğitimdir ki, bir milleti ya özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır; ya da esaret ve sefalete terk eder” sözlerini sizlere hatırlıyoruz. Bir de Terry’nin “Bilgi cesaret verir, cehalet küstahlık” düşüncesini hatırlatarak Türkiye destekleriyle eğitim alan kursiyerler, döner dönmez Şumnu Kültür Evi, geleneksel yaz kurslarını düzenleyecek. Kurslara katılanlar, öğrendiklerini arkadaşlarına aktarmaya çalışacak ve sonucunda gelen bayramlar günlerinde bu güzellikleri sergilemeye, manevi değerlerimizi tanıtmaya özen gösterecek, Türk folkloru, Türk edebiyatı ve Türk sanatların büyülü özelliklerini bizlerden farklı olan, farklı etnik grup temsilcilerine tattıracak. Ayrıca Atatürk’ün “Geleceğin güvencesi sağlam temellere dayalı bir eğitime, eğitim ise öğretmene dayalıdır” eğitim ile ilgili sözleri ve felsefesi gibi Bulgaristan’da oturan Türklerin Türkçe, Türk kültürü ve Türk eğitimi ile ilgili olan bazı eksiklikleri kapama çabalarımızın sonuçları güzel olacağına inanıyoruz. Bilgi, aklın ilacı olduğundan dolayı bir sonraki Mozaik dergisi sayısında imbikten süzülmüş hayat gibi öğrendiklerimizi sizlere ayrıntılı anlatmak istiyoruz, çünkü. Hz. Ali” Bilgiyle dirilenler ölmez” demiş.
Bizler de yakın geçmişte, çok zor günlerimize rağmen, bilgi kaynaklarımız olmamasına rağmen, yasaklara ve ezgilere rağmen ölmedik. Bu gün de, Türkiye ve Bulgaristan arasındaki imzalanan anlamlı ve yararlı ekonomi, eğitim, kültür, spor ve sosyal sözleşmelerin sayesinde Türk kültürümüz ölmeyecek diyoruz, gurur ve mutlulukla ifade ediyoruz.
ABDULLAH GÜL, ŞUMNU KÜLTÜR EVİ'NDE
TÜRKİYE CUMHURİYETİ CUMHUR BAŞKANI ABDULLAH GÜL, KOCA YUSUF HEYKELİ AÇILIŞINA GELDİ VE ŞUMNU KÜLTÜR EVİNİ DE ZİYARET ETTİ
KAÇIRMAYALIM! TÜRKÇE OKUYALIM!
Değerli anne ve babalar, ben Türküm diyen veliler, Bulgaristan Anayasası’nın vermiş olduğu haklardan yararlanarak, çocuklarımızın Anadili Türkçemizi okuyup öğrenmeleri için lütfen duyarlı olalım, çalışalım! Çocuklarımızın Anadili Türkçemizi okumalarını sağlayalım, okutalım! Bununla ilgili 2012-2013 ders yılı Anadili eğitimi için dilekçe verelim. Arı ve güzel Türkçemizi çoçuklarımıza öğretmek için dilekçe verelim. Dilekçe verme son tarihi 18 Mayıs 2012. Kaçırmayalım! Son günü beklemeyelim! Çocuğumuzun okuduğu okula Anadili Türkçemizi öğrenebilmesi için dilekçe verip başvuruda bulunalım. Türk demek Türkçe demektir!
MOZAİK HIDRELLEZ BAYRAMINIZI KUTLUYOR!
İşte Hıdrellez ile beraber gelen yeni sayıda yer alan bazı başlıklar:
* Yusufhanlar'lı Emrullah Efendi
* Genç Kalemler
* 23 Nisan
* Kutlu Doğum
Dergide yer alan diğer konular için
www.mozaikdergisi.com
adresini ziyaret edebilirsiniz.
* Yusufhanlar'lı Emrullah Efendi
* Genç Kalemler
* 23 Nisan
* Kutlu Doğum
Dergide yer alan diğer konular için
www.mozaikdergisi.com
adresini ziyaret edebilirsiniz.
DELİORMAN YAZARLAR DERNEĞİ SEMİNERİ
Абонамент за:
Публикации (Atom)